Tanzimat Döneminde Aruz Kullanıldı Mı?
Bir akşam Kayseri’nin o dar, taş sokaklarında yürürken, aklıma birden Tanzimat dönemi geldi. Kafamda, geçmişin gölgeleri arasında kaybolmuş bir soru dolaşmaya başladı: “Tanzimat döneminde aruz kullanıldı mı?” Bu soruyu düşünürken, birden başka bir düşünce beliriverdi: “Peki, biz de bugünkü yaşamımızda hangi kalıplar içinde sıkışıp kalıyoruz?” O kadar derin bir düşünceye daldım ki, ayaklarımın taştan çıkıp yavaşça asfalta adım atmaya başladığını fark etmedim. İşte bu düşünce yolculuğunda, aruzun bu dönemde nasıl kullanıldığını anlamaya çalışırken, bir yandan da kendi içsel yolculuğumu keşfettim. Bazen bir soruya yanıt aramak, hiç beklemediğiniz bir noktada yeni bir dünyayı keşfetmenize yol açabiliyor.
Bir Günlük Hayal Kırıklığı: Aruz ve Tanzimat’ın Buluştuğu An
Yıllar önce bir gece, kaybolmuş bir günlüğü karıştırırken, bana ait olmayan bir yazı buldum. O yazı Tanzimat dönemi hakkında yazılmış bir şiirdi. Aruz ölçüsüyle yazılmıştı ve satırlarda Osmanlı’daki değişim rüzgarları hissediliyordu. Şiirin içindeki dizeler, kulağımda hala yankı yapıyor: “Aruz ölçüsünün hâkim olduğu bir çağda, bir edebiyat dönemi doğar.” Bu cümleyi okuduğumda, kalbim bir an hızla çarpmaya başladı. Çünkü o zaman, Tanzimat’ın Arap ve Fars etkileriyle şekillenen bir dilin, bir biçemin, bir kültürün ürünü olduğunu fark ettim. Aruz, tam da bu dönemin simgelerinden biriydi. Aruz ölçüsü, Tanzimat’la birlikte, eski düzeni yavaşça terk eden ama yine de geçmişin izlerini taşımaya devam eden bir yolculuk gibi hissediliyordu.
Ancak, bu şiiri okumaya başladığımda, içimi bir hüsran sardı. Çünkü aruz ölçüsüyle yazılmış bir metni okumak, bana bir şekilde o eski zamanların sıkışmış, özgürlükten uzak, geçmişe saplanmış bir havasını hissettiriyordu. O dönemde aruz kullanmak bir anlamda, halkın dilinden kopan bir elitizmin ürünüydü. Hani bir bakıma, “Yeni bir çağ geliyor, ama eskiyi tamamen bırakmak zor” diyorduk. Bu his, benim içimde derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Gerçekten, o eski ölçülerin günümüzle buluşmasının doğru olup olmadığını sorgulamak istedim. Belki de bu yüzden o aruzlu şiire biraz daha mesafeli yaklaşmak istedim. Çünkü bu eski ölçü, bir şekilde Tanzimat’tan sonra bile, halkın arzusunu, özgürlük ve yenilik arayışını engelleyen bir şeydi. Aruz, bir çağın sonunu değil, bir başka çağın başlangıcını simgeliyordu. Ama bu başlangıç, ne kadar özgürdü?
Yenilik ve Değişim: Aruz ve Serbest Şiir
Bir gün, yeni edebiyat akımlarını öğrenmeye başladım. Türk edebiyatı, Tanzimat’tan sonra Batılı etkilerle hızla değişmeye başladı. Aruz ölçüsü, bir tarafta eski edebiyatın son izlerini taşırken, diğer tarafta serbest ölçüyle yazılmış şiirler özgürlüğü simgeliyordu. Bu noktada, içimdeki insan “belki de yenilik, bu şekilde bir devrimdir” dedi. Yani, Tanzimat dönemi, Aruz’a veda ederek aslında halkın dilini, onun isteklerini, ihtiyaçlarını duyma noktasına gelmişti. Yeni edebiyat akımları, Aruz’un sıkı kurallarına takılmadan, daha özgür bir şekilde insanların ruhunu ifade edebilmeyi mümkün kılıyordu.
Bir başka gece, Kayseri’nin kalabalık meydanında yalnız başıma yürürken, birden aklıma geldi: “Arabağlarındaki eski taşlar, yüzyıllarca orada kalacakken, biz zamanla ne kadar değişiyoruz?” O an, Tanzimat’ın o sıkı edebi kalıplarını geride bırakan yazarların cesaretini düşündüm. Mesela Ziya Paşa ve Namık Kemal, sadece eski ölçüyle değil, aynı zamanda halkı doğru anlayarak, bu yeni dönemi şekillendirmek istediler. Benim içimdeki yenilik arayışı da biraz onlara benziyordu. Aruz kullanmak, bir yönüyle muhafazakâr bir bakış açısının temsilcisiydi, ama değişim gerektiğinde, aruz bile terk edilebilirdi. Ve işte o an, heyecanla ve umutla bir cevap buldum: Tanzimat dönemi, aruzla başladığı yolda, serbest şiire doğru bir adım atmıştı. Eskiyi bir kenara bırakıp, yeniye yelken açan bir dönemin içindeydim.
Sonuç: Geçmişin İzlerinden Geleceğe Adım Atmak
İçimdeki heyecan ve yenilik isteği bir yanda, geçmişin etkisinden kurtulamayan bir başka benliğim vardı. O gün, Kayseri’de yürürken bu soruya bir yanıt buldum: Tanzimat döneminde aruz kullanıldı, ama bu kullanım bir yerde değişimin, yeniliğin habercisiydi. Aruz bir yandan geleneksel bir ölçü olarak yerini korudu, ama Tanzimat’la birlikte, edebiyat dünyası bir yönüyle daha özgür, daha halkçı bir hale geldi. Gerçekten de, bir dönemin sonunu simgeleyen o ölçüler, yerini yeni bir çağın ve yeni bir dilin izlerine bıraktı. Ve bu, bana da büyük bir umut verdi. Çünkü bazen, bir soruya ya da bir döneme bakarken, sadece geçmişi değil, geleceği de görmeye başlıyoruz.